Faşizm


Haber bülteni üyeliği



Ziyaret Bilgileri

[ Per, 28 Mar 2024 ]
Toplam 3 ziyaret
3 benzersiz ziyaretçi

fasizm » 1945ten sonra faşizm

Yunanistan

1967?de gerçekleşen Albaylar Cuntası ile Yunanistan?da 1974?e kadar iktidarda kalacak faşizan bir rejim iktidara geldi. İktidarı yoğun bir şiddet politikasıyla ellerinde tutan cunta rejimi özellikle Yunanistan?daki güçlü komünist hareketin etkisiyle 1974?de devrildi.

 

Şili

Şili?de 1973 yılında ABD?nin desteğiyle gerçekleşen askeri darbede Salvador Allende?nin demokratik-sosyalist hükümeti devrildi ve General Augusto Pinochetiktidara geldi. Pinochet ülkeyi 1989-1990 dönemine kadar terör ve şiddet rejimiyle yönetti.

Yine de tarihçiler arasında Pinochet rejiminin ne kadar faşist olarak tanımlanabileceği tartışmalıdır. Pinochet dönemi Şili devleti için post-faşist tanımlaması da kullanılmaktadır. Pinochet diktatörlüğü kuvvetli bir antikomünist tutum takınmıştır ve hem iç politikayla ilgili hem de halkın muhalif kesimlerine yönelik bastırma ve imhaya yönelik şiddete dayalı yöntemleri önceki faşist rejimleri hatırlatır.

Buna karşın ekonomik politikalarda Şili devleti kapitalist pazar liberalizmini tercih etmiş, ülkeyi yabancı yatırımcılara, özellikle de ABD?ye açmıştır. Irkçılık, lider kültü, dışarıya yönelik saldırgan bir milliyetçilik Pinochet diktatörlüğü döneminde 1930lu ve 1940lı yılların faşizmlerinde olduğu gibi belirleyici bir rol oynamaz.

(Ayrıca Bkz. 1973 Şili Darbesi)

 

Türkiye

Türkiye?de hiçbir dönemde doğrudan faşist ya da nasyonal sosyalist olduğunu ileri süren önemli bir siyasi hareket olmamıştır. Bununla birlikte Türkiye?de bir hareketin ya da iktidarın faşist olduğu genellikle iki bağlam içinde ve sıklıkla da Türkiye solu tarafından ifade edilmiştir.

Bunlardan ilki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleşen askeri darbe dönemleridir. Özellikle 12 Eylül rejimi kuvvetli antikomünist vurgusu ve şiddete dayalı yöntemleriyle Şili?deki Pinochet iktidarına benzer bir takım özellikler göstermektedir. Bununla birlikte yine Pinochet diktatörlüğünde olduğu gibi yabancı yatırıma açık liberal bir ekonomik politika, lider kültünün eksikliği ve aktif bir saldırganlığa varmayan bir dış politikayla İtalyan ve Alman faşizmlerinden büyük oranda ayrılır. Ayrıca Pinochet rejiminden farklı olarak 12 Eylül rejimi darbenin başında bulunan Kenan Evren?in cumhurbaşkanı olmasına karşın, siyasi partilerin yeniden kurulmasına ve parlamentonun yeniden faaliyete geçmesine olanak vermiştir.

12 Mart ve 12 Eylül rejimlerinin faşist olduğunu ileri süren Türkiye solunun bazi kesimleri, sorunu çözmek için Sömürge Tipi Faşizm kavramını kullanmışlar ve Türkiye gibi emperyalizme bağlı ülkelerde faşizmin sisteme içkin olduğunu, toplumsal muhalefetin düşük olduğu dönemlerde bu rejimlerin parlamenter bir görünüm alabileceğini (örtülü faşizm), ama toplumsal muhalefet kuvvetlendiğinde bu rejimlerin baskıcı ve otoriter askeri yönetimlere ihtiyaç duyduğunu (açık faşizm) ileri sürmüşlerdir.

Türkiye?de solun degisik kesimleri tarafından faşist olarak nitelenen ikinci hareket, günümüzde ?Ülkücü? anlayışı ya da ?Türkçülük'ü? savunduklarını söyleyen hareketlerdir. Bu hareketlerin kaynaklandıkları Türkçü-Turancı akımların, II. Dünya Savaşı boyunca Sovyetler Birliği?ne karşı saldırgan, faşizm ve nazizm yanlısı bir tutum aldıkları açıktır. Özellikle 1944 yılında yapılan ?ırkçı-Turancı? tutuklamaları ve davaları sonrasında bu hareketler etkinliklerini büyük oranda yitirmişlerdir.

Bu hareketlerden kaynaklanan Ülkücü hareketin de Avrupa?daki faşist partilerle benzerlikleri solun degisik kesimleri tarafından sıklıkla ön plana çıkartılmıştır. (Alparslan Türkeş için kullanılan Başbuğ ifadesinde açığa çıkan) lider kültü, Türklüğün ve Türk tarihinin milliyetçi bir açıdan mitoslaştırılması ve kutsanması, otoriter bir rejim talebi, parti çevresinde örgütlenmiş özellikle gençlerden oluşan grupların özellikle 1980 darbesi öncesinde sıklıkla karşıtlarına yönelik şiddete varan politik eylemleri, dinsel, etnik, cinsel ya da politik azınlıklara karşı saldırganlık (Maraş katliamı, sivas katliamı, Fatsa olayları vb.) özellikleri nedeniyle ülkücü hareketlerin Avrupa faşist partileriyle ortaklığı sıklıkla vurgulanmıştır.

Bununla birlikte daha çok MHP ve BBP çevresinde örgütlenen ülkücü yazarlar ve politikacılar hiçbir zaman faşist olduklarını ileri sürmedikleri gibi, her zaman demokrasiye bağlı olduklarını, faşizme karşı olduklarını ve savundukları çizginin Kemalist milliyetçiliğin tek doğru yorumu olduğunu savunmuşlardır.Ancak Alparslan Türkeş'in "faşist devlet kurmak ile" yargılanması , her MHP kongresi öncesi Alparslan Türkeş hakkında adayların "Eğer o faşist ise,biz de faşistiz" demesi,MHP'nin bu düşünceyi reddetmediğini gösteriyor.Ancak ülkücü yemininde ise "her türlü faşizme" karşı oldukları belirtiliyor.Burada faşizm kelimesi büyük ihtimalle "İtalyan ya da Alman tipi yönetime karşıtlık" olarak görülmekte,Türk-İslam sentezinin bu yönetim türlerinden daha üstün olduğu iddia edilmektedir.


Bu sayfaya henüz yorum yazılmadı.





Editör Bilgileri

Editör


Editöre Ulaşın

En Son Güncellenenler

ikinci-jeanpaul
freebsd
apiterapi
aramamotorlari
uyku
kazimkoyuncu
peyzaj

Uzerine.com Copyright © 2005 Uzerine.com
uzerine.com Ana Sayfa | Gizlilik Sözleşmesi | Üye Girişi